Türk Psikiyatri Dergisi’nin yayın yönetmenliğini
2015 yılında, 26. ciltle birlikte Prof. Dr. Aylin
Uluşahin’den devralmıştım, 2023 yılından itibaren
ise Doç. Dr. Yavuz Ayhan’a devrediyorum. 1995 yılında Hacettepe
Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda asistanlığa
başladığımda Türk Psikiyatri Dergisi’yle tanıştım. Asistanlık,
uzmanlık ve öğretim üyeliği sürecimde ise önce Prof. Dr. Orhan
Öztürk’ün, daha sonra Prof. Dr. Aylin Uluşahin’in yayın
yönetmenliği dönemlerinde Türk Psikiyatri Dergisi okulunda
eğitim alma şansım oldu. ‘Geleceğe Bakış’ önyazısı (Ertuğrul
2015) ile devralarak yayın yönetmenliğini sürdürdüğüm bu
sekiz yılın ardından, 33. cildi tamamlayarak bu onurlu görevi
devrederken 8 yılda neler olmuş, hızlıca göz atalım istiyorum.
Dünya ve Türkiye’de neler oldu diye düşününce nedense aklıma
hemen tarihin diğer dönemlerinde de hiç eksik olmayan
savaşlar, darbeler, göçler, doğanın ve insanın neden olduğu felaketler,
travmalar, ayrımcılığa, haksızlığa, şiddete uğrayanlar
ve tabii ki son yıllara damgasını vuran pandemi geldi. Sanırım
önce olumsuzlukların aklıma gelmesinin nedeni ‘Bu süreçte
neleri atlattık ve bugüne nasıl vardık?’ sorusuyla ilişkili. Bu
soruya dergi penceresinden bakınca farklı açılardan ‘olağanüstü’
olan birçok kriz döneminde özenli, tutarlı, güvenilir
bir duruşla üstüne düşeni yapmaya devam etmeye çalıştığını
söyleyebiliriz dergimizin. Yayınlanan makalelerin içeriğine
göz atınca derginin kendisine ulaşan ‘bilimi’, bilimsel yayıncılık
ilkeleri doğrultusunda sunmaya çalışırken, dünyada olan
bitenlerle ruh sağlığının bağlantısına sürekli kafa yoran, dert
eden, çözüm arayan bir zihniyetle var olduğunu görüyoruz.
Derginin okuyucuyla ilk karşılaştığı, okuyucuya ‘merhaba’
dediği önyazıların başlıkları bize bu zihniyetin ipuçlarını
veriyor aslında. Önyazılar üzerinden geçmişe bakalım, bir
gözden geçirme yapalım. Bazı örnekler: ‘Psikiyatrinin ikili
cinsiyet sistemi ile sınavı’ (Başar 2015), ‘Afetler karşısında ruh
hekimi ve örgütü ne yapar?’ (Sercan 2016), ‘Suriyeli sığınmacılar
ve ruh sağlığı’ (Kılıç 2019), ‘Psikiyatri ve yapısal yetkinlik:
sağlık eşitsizlikleri karşısında hekimin görevleri’ (Başar
2019), ‘Covid-20 ruhsal bozukluklar pandemisi mi olacak?’
(Uluğ 2020), ‘Aşılanma ve ruhsal hastalık: ruh sağlığı çalışanının
rolü’ (Başar 2021), ‘Hekimlik, hakikat ve psikiyatrinin
sorumluluğu’ (Yıldırım 2022). Bu yazılarda önemli güncel
meseleler karşısında mesleğimizin, meslektaşlarımızın duruşu,
sorumluluğu tartışılmakta, çözüm önerileri sunulmakta.
Çoğunun sadece yazıldıkları tarih için değil, her dönem için
güncelliğini koruyan konulara dokunduğunu fark ediyoruz.
Önyazılar üzerinden zamanda seyahat derginin dert ettiği
diğer bir konuya daha dikkati çekiyor. Uluslararası bir dergi
kimliğini sürdürürken, ülkemizde, yerelde ruh sağlığı uygulamalarının,
eğitiminin ve çalışanlarının gereksinimleri,
sorunları da okuyucuya ilk söylemek istediklerimiz olmuş:
‘Psikiyatri asistan eğitimi ve Türkiye’de asistan örgütlenmeleri’
(Gürcan 2016), ‘Ruh sağlığı hizmetlerinden yararlanan bireylerin
sivil örgütlenme birikimi’ (Soygür 2017), ‘Türkiye Ruh
Sağlığı profili’ (Kılıç 2017), ‘Ruh sağlığı yasamız: Bir kez daha
bir başka bahara mı kalacak?’ (Oral 2018), ‘Covid-19 salgını
ve sonrasında psikiyatri: Türkiye Psikiyatri Derneği’nin rolü’
(Başar 2020), ‘COVID-19 pandemisinde psikiyatri uzmanlık
eğitimi’ (Tükel 2021), ‘Ruh sağlığı uzmanlarının ruh sağlığı
hizmetlerini geliştirme: Model geliştirme çalıştayı’ (Yıldız
2021). Topluluğumuzun sözcüsü olmaya gayret etmişiz dilimiz
döndüğünce.
Dünyada psikiyatri, Türkiye’de psikiyatri derken, doğal olarak
psikiyatri dergiciliğinin sorun alanları konusunda da okuyucumuzla
dertleşmişiz, önyazılar öyle diyor: ‘Okurların seçtikleri:
En fazla okunan ve en fazla atıf alanlar’ (Ertuğrul 2016),
‘Çeviride Kaybolanlar’ (Ertuğrul 2020), ‘Durun: Bu yazıyı
hangi ortamdan okuyorsunuz?’ (Ayhan 2018), ‘Türkiye’de
sahte/yağmacı yayıncılık ve bilim’ (Bora 2021) sayabileceğimiz
birkaç örnek. Daha iyisini yapma çabası içinde sürecin
zorluklarının paylaşıldığı, biraz itiraf, biraz itiraz, ama hep
umut ve öneri içeren yazılar.
Derginin bu sekiz yıldaki duygu durumu ve düşünce içeriğinden
bu kadar bahis yeter, genel görünümüne dönelim. Sekiz
yıl önce dergiyi devralırken yazdığım önyazıda ret oranımızın
%77-85, etki gücünün ise 0.5 dolaylarında olduğunu yazmışım
(Ertuğrul 2015). Türk Psikiyatri Dergisi’nin 2015-2022
yılları arasındaki kabul oranının ise %15 civarında olduğunu
görüyoruz. Yüzlerce değerli makale içinden en iyilerini seçme
konusundaki titizliğimiz yayın kurulumuz ve sayıları 500’ü
aşan danışmanlarımız sayesinde devam ediyor. Bu süreç içinde
Türk Psikiyatri Dergisi’nin etki gücü ise 0.5’li rakamlardan
son verilere göre 1.587’e çıkmış durumda. Bu sevindirici bir
değişim. Dergimizde yayınlanan makaleler daha çok fark ediliyor,
etki yaratıyor, atıf alıyor.
Önemli başka değişimler de geçirme sürecinde Dergimiz.
Türk Psikiyatri Dergisi hem basılı hem elektronik yayınlanan
bir dergi olmuştu bu sayıya kadar. Gelecek sayıdan itibaren
ise dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak, sadece
çevrimiçi yayınlanan bir dergi olacak. Ulaşılabilirliğinin bizim
çabamızla, okunurluğunun sizin çabanızla azalmayacağını
düşünüyoruz. Mecbur kaldığımız bir değişiklik ise Mart
2022’den itibaren kabul edilen makaleler için ücret alma
zorunluluğumuz oldu. Ekonomik güçlüklerin zorladığı bu
uygulamanın yazarlarımızın ilgisini, güvenini değiştirmeyeceğini
umuyoruz.
Yöneticilerin belli aralıklarla değişmesi gerekli. Tecrübe olumlu
bir özellik olmakla birlikte, aynı koltukta uzun süre oturmak
alışmaya, uyuşmaya, körleşmeye neden olabiliyor. Türk
Psikiyatri Dergisi okulunda yayın yönetmeni olarak devam
ettiğim eğitim süreci çok keyifliydi, mezun olma vakti geldi.
Yeni yayın yönetmeninin enerjisi ve cesareti ile Dergiyi
uluslararası alanda daha çok tanınan, görünen, tercih edilen
bir dergi haline getireceğini biliyorum. Bu sekiz yıldaki
destek ve hoşgörüleri için yazarlarımıza, hakemlerimize,
yayın kurulumuza, Derginin sağ kolu sekreterimiz Berran
Yüzbaşıgil’e, Bayt Yayıncılık’a ve derginin varlığını sürdürmesinde
en önemli rolü üstlenen Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı
Derneği’ne, başta Prof. Dr. Berna Uluğ olmak üzere, dernekte
görev alan herkese teşekkür ediyorum.